Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Wilhelm Von Rubruk
Adını, 12. ve 13. yüzyıllarda sıklıkla belgelerde adı geçen ve günümüzdeki Fransa'nın kuzey kısmında Rubruk (Rubruquis, Ruysbroek) olarak bilinen yerden alır. 1210 ile 1220 arasındaki uzun zaman diliminde herhangi bir yılda doğmuş olabilir. Bu bilgilerden seyahatini olgun bir yaşta yaptığına hükmedilebilir. Uzun bir boya ve dış görünüm itibarıyla etkileyici bir yapıya sahip olmalıdır, zira kendisi ağırlığı dolayısıyla gayet kuvvetli bir ata ihtiyacı olduğunu belirtiyor. Kral Ludwig'in Sertak Han'a yazdığı, Türkçe ve Arapçaya tercüme edilen mektubunu 1252'de İstanbul'da aldı. 7 Mayıs 1253'te maiyetiyle birlikte denize açıldı. 27 Aralık 1254'te keşişler Möngke Han'ın devasa ordugahına, o zamanın en güçlü imparatorluğunun başkentine ulaştılar. Kafkasya'nın güney eteğinden, Nahcivan, Erzurum, Konya üzerinden, 17 Haziran 1255'te Kıbrıs-Lefkoşa'ya geldi. Belgelerde gördüğümüz gibi, 15 Ağustos 1255'te Trablus'taki tarikatının bir bölümünde yaşıyordu. Seyahatnamesinde; gidiş yolculuğu hakkındaki bilgiler, geri dönüş yolculuğundan çok daha ayrıntılıdır. Eseri, zamanının İç Asyasını öğrenmek için doğru bir kaynaktır. Fransa'ya döndüğünde Kral IX. Louis'e sunduğu rapor tarihi coğrafyadan etnolojiye kadar uzanır. Ayrıca Kumanlar, Kırım'daki bakiye Got kabileleri, Tuna Bulgarları hakkında çağdaşlarıyla aynı bilgileri paylaşmaktadır. Özellikle dikkatlice Asya'nın Hıristiyan kısımlarıyla ama Lamalar ve Budistlerle de meşgul olmuştur. Bizzat filoloji bile kendisine önemli açıklamalar için müteşekkirdir..
Sayfa 4 - Kronik KitapKitabı okudu
Rotamız bizi Türkiye Sultanı'nın Moğollar tarafından mağlup edildiği bir vadiye götürdü. Onun mağlubiyetini anlatmam çok uzun sürerdi. Fakat, kılavuzumun Moğollar safında savaşmış olan bir hizmetçisi, bu savaşa 1000'den fazla Moğolun katılmamış olduğunu anlattı . Buna mukabil Sultan'ın Gürcü bir kölesinin söylediği gibi, Türk
Reklam
Eğer bu deprem biraz daha uzun sürse idi, İşaya Peygamber'in sözleri yerine gelecekti: "Her dere yükseltilecek ve her dağ ve tepe alçaltılacaktır."
Müslümanlar İşaya bölüm 42 ve 1-17 ayetlerini Muhammed'in gelişine, bölüm 11 ve 6-9 ayetlerini ise Mehdi'nin gelişine yorumlarlar.
Baycu'dan ayrıldıktan sonra, kılavuzumuz Argun ile konuşmak üzere Tebriz'e gitti. Tercümanımı da birlikte götürdü. Bu arada Baycu beni uzun yıllar kuvvetli bir krallığın merkezi ve çok büyük ve güzel bir şehir olan, Nahcivan'da bıraktı. Fakat, Moğollar onu çöle çevirmişlerdir. Önceleri burada seksen Ermeni kilisesi vardı, şimdi ise
Hele gel Erzurum'a gel, Erzurum yahşı, güzel.
....Aras nehri boyunca, kaynağına ulaşana dek sürekli dağlara çıktık. Bu nehrin çıktığı dağların öbür tarafında Erzurum adlı güzel bir şehir bulunur. Şehir Türkiye Sultanı'na ait­tir.
Reklam
142 syf.
·
Puan vermedi
Rubrucklu William ya da Willem van Rubroeck Felemenk bir Fransisken-misyoner ve kaşifti. 13. yüzyılda Moğol İmparatorluğu da dahil olmak üzere Orta Doğu, İdil-Ural ve Türkistan'ın çeşitli bölgelerine yaptığı seyahatlerle tanınıyor. O belki de Moğollara seyahat ettiği bilinen Avrupalıların en az bilinenidir, Marco Polo ve Carpini'nin gölgesinde kaldığını söylemek mümkün görünüyor. O bize Fransız kralının emriyle 1253 yılında başladığı seyahatle o günün bozkır imparatorluğunu çok fazla tasvire girişmeden anlatıp gösteriyor. Okuduğum seyahatnamenin tercümesine gelince, Rahmetli Aydın Sayılı Hoca'nın 1964 yılında kullanmış olduğu Wilhelm von Rubruk'un seyahatine dair notlardan 2001 yılında bütün nüshalar tetkik edilerek Sayın Ergin Ayan beyefendi tarafından Türkiye Türkçesine tercüme edilmiş. Okuduğum eser bu tercümedir. (Bunun dışında başkaca bir tercümanı yok sanıyorum) Yalnız eserin dilinden mi, tercümeden mi bilmiyorum bazı yerleri anlamakta güçlük çektim. Öyle yerleri dönüp dönüp tekrar okumak biraz can sıkıcı oldu. Eser genişletilmeliydi, izahatlar ve dipnotlar daha fazla olmalıydı diye düşünüyorum. Eser bir seyahatname olduğu için isimler o günün isimlerini muhteva ediyor. Farzı muhal adı geçen şehir bugünkü şu vilayettir, yahut adı geçen şehir şu tarihlerde terk edilmiştir gibi açıklamalar daha çok olmalı ve görsel olarak zenginleştirilmeliydi. Bu haliyle eser yalnızca bir tercüme olmuş, gerçi benim istediğim şeyler de maliyet demek farkındayım ama gönül öyle istiyor işte. Okumalı ama Carpini ve Marco Polo'dan sonra, çerez niyetine.
Moğolların Büyük Hanına Seyahat 1253 - 1255
Moğolların Büyük Hanına Seyahat 1253 - 1255Wilhelm Von Rubruk · Ayışığı Kitapları · 01 okunma
Bu dört gün zarfında, her gün onlara verilen tepeden tırnağa giysilerini değiştirdiler ve günlük olarak aynı renkleri giydiler. Orada o zaman iki katırın arasında bir mehaffe içinde saraya taşınan Bağdat halifesinin (el-Mustasım Billâh, 1242-1258) elçisini de gördüm. Bazıları onun, Moğollarla barış yapmaya ve ordusundan 1 0. 000 kişiyi Moğolların hizmetine vermeye geldiğini ileri sürdüler. Buna mukabil diğer bazıları, Möngke Han'ın onlara, ancak bütün kalelerini yerle bir ettikten sonra barış yapacağını anlattığını söylüyorlardı. Bunun üzerine elçi şöyle söylemiş: "Eğer siz atlarınızın tümünün nallarını çıkartırsanız, biz de kalelerimizi yıkarız" Ayrıca, beraberinde sekiz leopar ve on av köpeği getirmiş olan Hint sultanlarından birinin elçisini de gördüm. Köpekler de leoparlar gibi atların arkasına oturmak üzere yerleştirilmişlerdi. Hindistann nerede olduğunu öğrenmek istediğimde, batı yönünü gösterdiler. Bu elçiler sonra benimle birlikte geri döndüler ve üç hafta boyunca sürekli batıya doğru yolculuk ettiler. Ayrıca, Han'a çok değerli hediyeler getirmiş olan Türkiye sultanının elçileriyle de karşılaştım. Duyduğum kadarıyla, huzura kabulde onlara, altın ve gümüşe değil adama ihtiyacı olduğu babında bir cevap verdi. Yani ona asker göndermelerini talep etmekteydi.
Mengü:
Tanrı size Kutsal Kitap vermiş, fakat siz bunlara uymuyorsunuz. Bize de kahinleri verdi. Biz onlar ne söylerlerse öyle yapar ve barış içinde yaşarız. (...) Han'ın da bizzat itiraf ettiği gibi, kahinler Moğollarda rahiplik görevi yaparlar. Ne yapılmasını isterlerse derhal yerine getirilir. Sizlere, onların görevleri hakkında, anlattıklarına
Ertesi gün, Küçük Paskalya Yortusu Pazarı'nda (24 Mayıs 1 254), saraya götürüldüm. Yüksek memurlar da geldiler. Bunlardan biri Han'ın sakisi olan bir Moğol, diğerleri ise Müslüman'dı. Möngke'nin arzusuyla bana, neden geldiğimi sordular. Bunun üzerine daha önce verdiğim cevabı verdim ; yani aslında Sertak'a geldiğimi, ondan
Reklam
Möngke Han'a ne olacağımız konusunda ne düşündüğünü sordurdum. Ona ayrıca, eğer isterse daima onunla kalabileceğimizi de bildirdim. Eğer geri dönmemiz icap ediyorsa, yazın seyahat etmek kıştan daha uygun olacaktı. Möngke derhal bana haber göndererek, hiçbir yere uzaklaşmamamı, ertesi gün benimle konuşacağını haber verdi. Ona, benimle görüşmek istiyorsa, Wilhelm Usta'nın oğlunu çağırmasını, zira tercümanımın yeterli olmadığını ilettim. Bunları benimle konuşan adam, elçi olarak Vatatzes'in yanında bulunmuş olan bir Müslüman'dı. O, Möngke Han'a elçi göndermek üzere Vatatzes'e tesir etmesi için rüşvetle kandırılmış biriydi. Bunun üzerinden bir süre geçmiştir; çünkü Vatatzes çok geçmeden Moğolların kendi ülkesine saldıracakları inancıyla yaşamaktaydı. Bu nedenle elçiler göndermiştir. Fakat bu şartlarda Moğolları tanıdıktan sonra, endişeleri azaldı. Ne onlarla barış yaptı ne de onlar ülkesine girdiler. Kendisini savunmaya gücü oldukça da bunu yapmayacaklardır. Çünkü onlar hiç bir ülkeyi açıkça kuvvetle almamışlar, hep hile ile ele geçirmişlerdir. Bir kavimle barış yapar yapmaz, onu barış kisvesi altında mahvederler. Bu imkanla Müslüman bana Papa, Fransa kralı ve onlara giden yol hakkında her şeyi sordu. Bu konuşmayı izleyen rahip, gizlice cevap vermememi işaret etti; çünkü bunun elçi olarak gönderilmeye çalıştığını söylüyordu. Bu yüzden sustum ve ona artık cevap vermek istemedim. Bunun üzerine bana karşı öfkeli bir kelime kullandı. Bu yüzden Nasturi papazlar onu yakalamak istediler. Şüphesiz ölümle yargılanacak veya en azından değnek cezası çekecekti. Fakat ben bunları istemedim.
Bu hatıra bana çok uyduruk geldi.
Han'ın sarayından ileri gelen iki Müslüman oturmaktaydı. Fakat, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında ne gibi düşmanlıkların yaşandığını bilen Arık Buka, rahibe bu Müslümanların tanıdık olup olmadıklarını sordu. O, şu karşılığı verdi: "Bunların köpek olduklarını bilmekteyim. Niçin onlarla birliktesin?" Bunlar sordular: "Bize niçin kızıp durmaktasın? Bizim seninle bir işimiz yoktur". Rahip yine de karşılık verdi: "Ben gerçeği söylüyorum. Çünkü siz ve Muhammed'iniz adi köpeklersiniz" Bunun üzerine, İsa'ya sövmeye başladılar ama Arık Buka onlara bunu yasakladı: "Böyle konuşamazsınız; zira biz Mesih'in Tanrı olduğunu biliyoruz" . Aynı saatte müthiş bir fırtına çıktı ve kampa doğru esmeye başladı, öyle ki şeytanın ve kötü ruhların oraya aktığı hissediliyordu. Kısa bir süre sonra Hatun'un öldüğü haberi yayıldı.
Möngke Hanın 8 kardeşi vardır. Bunlardan 3'ü öz diğerleri babadan bir üveydir. Bunlardan biri olan üvey kardeş Hülagu (İlhanlı Hükümdarı, 1256-1265)'yu, Melahide denen Batıniler üzerine gönderdi ve hepsini öldürmesini emretti. Kardeşlerinden bir diğerini, İran üzerine gönderdi. Bu, oradan Türkiye üzerine yürüyecek ve bir orduyu da Bağdat ve Vatatzes üzerine sevk edecekti99. Kubilay (Büyük Han , 1259-1294) adındaki bir başka kardeşini, mukavemet etmekte olan bazı kabileleri itaate alması için Hitay üzerine gönderdi100. En küçük öz kardeşi Arık Buka'yı kendi yanında bıraktı. Bu Hıristiyan olan annesinin çadırından sorumluydu.
Raventa suyu deve sidüğü olabilir zannımca.
Wilhelm Usta hastalandı. İyileşme yolundayken, rahip onu muayene etti ve içmesi için Raventa suyundan verdi. Böylece çok geçmeden ölümüne sebep olabilirdi. Onu ziyaret edip de gittikçe fenalaşan bir durumda bulduğum zaman, neler yiyip, içmiş olduğunu sordum. Bana, rahibin kendisine zikredilen sudan verdiğini söyledi. Bu suyun kutsal olduğuna
Wilhelm Usta bizi dostça yemek için evine davet etti. Karısı aslında Macaristan'da doğmuş olan Lothringen'li bir adamın kızıydı. Çok güzel Fransızca ve Kumanca konuşuyordu. Orada ayrıca, Macaristan'da doğmuş ama bir İngiliz'in oğlu olan Basilius adında bir adamla karşılaştık. Bu da Macarca'ya hakimdi. Sevinç ve neşe içinde yemeğimizi bitirdikten sonra, bizi çadırımıza götürdüler. Bize rahibin dua hücresi ile birlikte kilisenin yakınında bir yer vermişlerdi.
99 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.